Fikret Yücel
3 min readJan 27, 2024

HUKUK-ADALET

Türk Dil Kurumu hukuku “Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür” diye tanımlıyor. Hukuk kelimesi Arapça hak kökünden gelir ve onun çoğuludur. Dolayısıyla hukuk bu mevzuat içinde bireylerin, toplumun ve devletin haklarını da belirtir. Yani hukuk “Devletin yetkili organları tarafından toplumsal ilişkileri düzenlemek amacıyla konulan, maddi yaptırıma bağlanmış olan ve uyulması zorunlu kuralların oluşturduğu sistemdir”.

Hukuk medeniyetle başlamış ve onunla birlikte gelişmiştir. Hukuk tarihi, MÖ 3000 yıllarına kadar uzanır ve bu tarihlerde Mısır hukuku, MÖ 2200’lerde Sümer hukuku, MÖ 1760’larda Babilde Hammurabi kanunları, Orta Çağda Roma hukuku, İslam Hukuku, Modern Avrupa hukuku vs gibi model ve aşamalar içerir.

Hukuk kuralları düzenledikleri ilişkilerin nitelikleri nedeniyle farklı içeriklere sahip olabilmektedir. Bu sebeple hukuk farklı kollar ve bunların dalları olarak incelenir. Ama her şeyden önce hukukun iki bedeninden bahsedilir: İdeal Hukuk ve Pozitif Hukuk.

Pozitif Hukuk muayyen bir ülkede ve belli bir dönemde yürürlükte olan hukuk kurallarının bütünüdür (anayasa, yasa, kararname, tüzük, yönetmelik, örf ve adet kuralları).

İdeal hukuk, veya doğal hukuk, olması gereken, insanların zihinlerinde ve vicdanlarında yaşayan, evrensel nitelik taşıyan hukuktur. İdeal hukuk yazılı hale getirilip yürürlüğe sokulursa pozitif hukuka dönüşür,

Özel hukuk-Kamu hukuku ayırımı, hukuku düzenlediği ilişkilerin özellik ve taraflarına göre belirtilen iki temel kola ayırır.

Kamu hukuku yönetenler (devlet) ve yönetilenler arasındaki ilişkileri düzenler.

Özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerin kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen hukuk koludur.

Kamu hukukunun en önemli özelliği tarafların eşit olmaması, kamu yararının temsilcisi konumundaki devlet ve diğer kamu kuruluşlarının üstün konumda bulunmaları ve bu konumları sayesinde, gerektiğinde ilişkinin kapsam ve içeriğini belirleyebilmeleridir. Ancak özellikle ikinci dünya harbi sonrası ortaya çıkan ve giderek gelişen bireysel haklar (eşitlik ve özgürlük hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, işkence görmeme ve öldürülmeme hakları) ve grup hakları (bir etnik grubun soykırıma uğramaktan korunması, kültür ve kimliklerini koruyup geliştirebilmeleri) ve bunların anayasalara monte edilmeleri dolayısıyla kamu hukuku özel hukuk karşısında eski konumu ve kuvvetini yitirmişse de kamu hukuku-özel hukuk ayırımı hala devam etmektedir.

Zaman içinde her iki hukuk kolunun özelliklerini taşıyan karma hukuk kolları ortaya çıkmış bulunuyor. Bunlar, konu edindiği ilişkiler özel hukuk kişileri arasında kurulsa da, bu ilişkilere devletin müdahalesi gerektiği ve kuralların devlet organları tarafından saptanıp uygulanması nedeniyle orta çıkan bazı hukuk dallarıdır. Örnek olarak İş hukuku, toprak hukuku, hava hukuku, fikir ve sanat eserleri hukuku, bankacılık hukuku gösterilebilir.

Kamu hukuku, Anayasa hukuku, İdare hukuku, Ceza hukuku, vergi hukuku, devletler genel hukuki, yargılama hukuku, icra iflas hukuku gibi dallara sahipken, Özel hukuk dalları Medeni hukuk, borçlar hukuku, ticaret hukuku, devletler özel hukuku olarak sayılabilir.

Adalet, Arapça kökenli bir kelime olup doğru, uygun, eşit davranmak anlamındadır. Hak ve hukuka uygunluk, hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme demektir. Hukuk toplumun ve hükümetin davranışı yönetmek için geliştirdiği kurallar sistemini ifade ederken adalet eşitlik, hak ve ahlaka dayalı bir kavramı ortaya koymaktadır. Bu tanım hukuk ve adalet arasındaki temel farkı gösteriyor. Diğer yandan adalet her şeyin adilce doğru yapıldığı, hukuk ise adalete hizmet etme aracı olan bir kavramdır. Hukukun yasal, adaletin ahlaki bir desteği vardır. Nihayet hukuk somut iken, adalet soyuttur.

Adalet kavramının içerik ve değeri farklı kültürlerde değişiklik gösterir. Adaletle ilgili ilk teoriler Platon ve Aristoteles tarafından ortaya konmuş ve ondan sonra bir çok teori gerçekleştirilmiştir. Adaletin Tanrı tarafından sağlandığını (İlahi Emir teorisi), doğa kanunları ile yerine getirildiğini (Doğal Yasa Anlayışı), ilgili herkesin ortak anlaşması ile gerçekleştiğini (Toplumsal Sözleşme) savunan teoriler bunların arasındadır.

Ülkemize gelince, uzunca bir süredir ne hukuk ne de adalettin geçerli olmadığı bir yer durumunda. İşin kötüsü, bu durum giderek kanıksanıyor.

Derleyen Fikret Yücel

27 Ocak 2024 Fenerbahçe İstanbul